Pazar sabahlarının o dingin havasına bir de deniz kokusu eşlik etsin istedik ve Türkiye’nin dört denizinde başlayacak benzersiz bir bilimsel–antropolojik yolculuğun peşine düştük. Bu yolculuğun kaptanı ise denize yaşayan bir hafıza olarak bakan bir kadın: Deniz Kızı Akademi’nin kurucusu Melike Esra Karayel.
Aynı zamanda bu proje, Türkiye’nin ilk kültürel atık profili çalışması olma özelliğini taşıyor.
25 Ekim 2025 sabahı İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi kıyısında sakin bir hareketlilik vardı. Deniz Kızı Akademi, “Deniz Kızı’nın Denizaltı Günlüğü” adını verdikleri özgün projeyi ilk kez burada, kıyıdan yapılan serbest dalışla başlattı. Sığ sularda gerçekleştirilen bu ilk dalış, projenin hem sembolik hem de bilimsel başlangıcını temsil ediyordu. Biz de ilk dalışın hemen ardından Melike Esra Karayel’le bir araya geldik. Pazar sabahının keyfine yakışır bu söyleşide, ilham alacağımız, öğreneceğimiz çok şey var!

“Deniz, insana harika bir yaşam ve hafıza sunar”
Projeyi nerede konumlandırdığını sorduğumuzda Karayel, net bir cümleyle başlıyor:
“Deniz, insana harika bir yaşam ve aynı zamanda hafıza sunar. Her dalga, kıyıya taşıdığı bir atıkla bize bir hikâye anlatır: tüketim alışkanlıklarımızı, yaşam biçimimizi, denizle olan bağımızı… İşte ‘Deniz Kızı’nın Denizaltı Günlüğü’ bu görünmeyen hikâyeyi görünür kılmak için doğdu.”
Bu sözlerin romantik olmadığını, tam aksine bilimsel bir arka planı olduğunu anlatırken devam ediyor:
“Bana göre deniz, toplumsal hafızamızın su altındaki arşivi. Biz sadece kapağını kaldırıp okumaya çalışıyoruz.”

12 Ay, 12 Koy: “Her ay bir su altı sayfası açıyoruz”
Türkiye’nin dört denizinde – Marmara, Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de – toplam 12 koyda yapılacak dalışlardan bahsederken sesi biraz daha heyecanlanıyor:
“Her ay bir koyda dalış yapıyoruz. Bu koyların hepsi bilimsel kriterlerle seçildi. Kıyıdan erişilebilen, en fazla 3–4 metre derinliğinde sığ sularda çalışıyoruz çünkü asıl görmek istediğimiz şey günlük yaşamın suya bıraktığı izler.”
Her ay yapılacak dalışların sualtı görüntüleri Mavi Çağ Deniz 5.0 kanalında yayınlanacak. Karayel bunun projenin görünürlüğü ve kültürel hafıza kısmı için büyük önem taşıdığını vurguluyor.
Dalışların nasıl geçtiğini sorunca ise yöntemi sade ama net bir şekilde anlatıyor:
“30–60 dakikalık serbest dalış ve snorkel taramaları yapıyoruz. Çıkardığımız her atığı türüne, adedine ve ağırlığına göre kaydediyoruz. Fotoğraflıyoruz. Her birini özenle sınıflandırıyoruz. Böylece hem çevresel hem de bilimsel olarak kuvvetli bir veri oluşturuyoruz.”

“Karadeniz bana balıkçılığı, Akdeniz turizmi anlatır”
Sohbet sırasında konu atıkların anlamına gelince Karayel’in yüzünde hafif bir tebessüm beliriyor:
“Her çıkarılan atık, sadece çevresel değil antropolojik bir anlam da taşır. Karadeniz’de balıkçılıkla ilgili ağ atıkları, Akdeniz’de turizm kaynaklı plastikler, Ege’de ambalaj kalıntıları… Bunlar tesadüf değil. Her biri o bölgenin yaşam biçimini ve denizle ilişkisinin sessiz bir göstergesi.”
Bu sırada ekliyor:
“Ben bazen dalışta elime aldığım bir plastik parçadan bile bölgenin hikâyesini okuyabiliyorum.”
“Bu proje çöp çıkarmıyor; bilim, veri ve hafıza çıkarıyor”
Projenin akademik tarafını anlatmasını istediğimizde tonu daha teknik ama hâlâ sıcak:
“Topladığımız veriler üniversitelere açık veri olarak sunulacak. Tez, makale, saha araştırması… Hepsi için kaynak olacak. Hatta uluslararası dergilere göndereceğimiz çalışmalar için analiz altyapımızı hazırladık. ANOVA, Ki-kare gibi istatistiksel testlerle bölgesel ve mevsimsel farkları bilimsel olarak ortaya koyacağız.”
Sonra gülerek ekliyor:
“O yüzden ben bu işe temizlik demiyorum. Bu, bilim üreten bir su altı çalışması.”

Mavi Bilinç, Mavi Ekonomi ve İnsan
Deniz Kızı Akademi’nin yıllardır mental sağlık, liderlik ve Mavi Alan Terapisi üzerine çalıştığını hatırlıyoruz. Karayel için bu proje, tüm birikimlerinin somut bir yansıması:
“Denizle kurduğumuz ilişki zihinsel sağlığımızı, davranışlarımızı ve hatta ekonomimizi etkiliyor. O yüzden bu proje sadece çevre değil; insan bilimleriyle de çok iç içe. Bir dalışla başlayan, bilime ve insanlığa uzanan kolektif bir yolculuk.”
Belgesel: “Dört denizden tek bir çağrı yükseliyor”
12 aylık sürecin sonunda bir belgesel çekileceğini hatırlattığımızda, Karayel’in sesi biraz daha yumuşuyor:
“Belgesel sadece bir kayıt değil; bu ülkenin denizleriyle kurduğu bağı anlatan bir duygu çalışması olacak. Türkiye’nin dört denizinden yükselen ortak bir çağrı: ‘Denizler bizim hafızamızdır; onlara sahip çıkalım.’”
Son cümleyi söylerken bir pazar sabahının dinginliğiyle konuşuyor; ne yüksek ne iddialı, sadece kendinden emin.
Pazar Gününün Keyifli Sakinliğine Yakışan Bir Son
Söyleşiyi bitirirken, denizin sadece ekolojik değil kültürel bir hafıza olduğuna dair söylediği ilk cümleye geri dönüyoruz. Haftanın koşuşturmasından uzak, pazarın hafifliğinde o cümle bugün daha da anlamlı geliyor:
“Biz bu projeyle suyun altındaki sessizliği bir hikâyeye dönüştürüyoruz.”








